Dünya

İran'ı anlamak ve Gazze'nin gerçeği

2024-11-14

Yazar: Mehmet

Abdulkadir Selvi, bir televizyon programında, "Çocuk çocuk Gazze'de 45 bin insan öldü, onun için İran'a çok kızıyorum..." dediğinde, Ahmet Hakan, "Aman ha, İran'a nefretin İsrail'e nefretini geçmesin!" yanıtıyla, İran'a yönelik tepkilerin hassas olduğunu vurguladı. Selvi'nin bu sözlerindeki dikkat çekici nokta, muhtemelen Hamas’a yönelik bir eleştiri yapmak yerine, daha kolay bir hedef seçerek İran’ı eleştirmesiydi. Bu durumda İran’a karşı eleştirilerin yalnızca bir riski yok, tam tersi bir takdir de sağlamak mümkün.

Ancak burada asıl dikkat çekici olan, Hamas'ın şehit lideri İsmail Haniye'nin 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu ile ilgili olarak olayın başlangıcında, "Benim bile haberim yoktu..." demesidir. Ayrıca, Hizbullah’ın lideri Nasrallah, yaptığı ilk açıklamada, direniş ekseni olarak bütün bölgedeki cephelerle birlikte hareket etmeyi düşünmediklerini ve bu nedenle söz konusu operasyondan haberdar olmadıklarını belirtti. Ancak Gazze’yi yalnız bırakmayacaklarını da açık bir dille ifade etti. Nasrallah’ın hayatı boyunca Velayet-i Fakih’e bağlı olduğunu göz önünde bulundurursak, İran’ın Aksa Tufanı konusundaki tutumunu anlamak daha kolay olacaktır.

Selvi'nin İran'a karşı tepkisi, belki de bazı eylemlerin tarihini unutarak, direniş bilinci ile değerlendirilmelidir. Şeyh İzzeddin el-Kassam direnişine başladığında, İmam Hamaney henüz doğmamıştı.

İsrail'in Gazze'deki katliamları üzerine bazı arkadaşlarımız, Hamas'a karşı bir duyarsızlık sergileyerek sinik bir yaklaşımda bulunuyorlar. Onlar, "Oyuna mı geldiler?" gibi sorgulamalarda bulunarak, İsrail’in bu operasyonlardan haberdar olmamasının imkânsız olduğunu iddia ediyorlar. Ancak unuttukları bir gerçek var: İsrail geçmişte de birçok eylemi göz ardı etmek zorunda kalmıştı.

Örneğin, 25 Haziran 2006'da Hamas, Gazze Şeridi'nden düzenlediği bir operasyonda İsrail askerlerini hedef almış, bu sonuçta birkaç asker yaralanmış ve iki askeri de öldürmüştü. Aynı zamanda, İsrailli asker Gilad Şalit de bu operasyonda esir alınmıştı. Hamas, 2011'deki esir takasında Şalit’i kurtarırken, 1026 Filistinlinin serbest bırakılmasını sağlamıştır.

Bütün bunların ardından, kalplerinde hastalık olanların sıkça kullandıkları bir söz vardır: "Zafer elde edildiğinde biz de sizinleydik, işler zorlaştığında ise 'Biz size demiştik' derler."

Peki, eğer İsrail, Gazze ve Lübnan'daki katliamları Aksa Tufanı operasyonundan bağımsız bir şekilde planladıysa? Bu tartışmaların sonuçları çok önemli. Geçmişte de olduğu gibi, 1983’te Hizbullah’ın efsanevi komutanı İmad Muğniye, İsrail’u hedef almış ve 2006’daki savaştan önce bile savaş planları yapmıştı.

Unutmamak gerekir ki İsrail’in hedefleri sabittir. Başkanlar değişse de, ABD-İsrail ilişkileri asla değişmez. Örneğin, Trump’ın yeni kabinesinin planlarının, özellikle Suriye’nin kuzeyinde bir „PKK devleti“ kurma hedefinde ısrarcı oldukları gözleniyor. Bu devlet yapılanması, kesinlikle Türkiye için büyük tehditler barındırıyor.

Sonuç olarak, bizlerin de güvenliğimizi sağlamak için bölgedeki dinamikleri dikkatle analiz etmemiz ve stratejilerimizi buna göre geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye olarak, kendimizi ve ulusal çıkarlarımızı korumak adına benzer tehditlere karşı birleşmeli ve dayanışmamızı arttırmalıyız.