Squid Game: İnsan Duygusunun Karanlık Aylıkları
2025-01-12
Yazar: Mustafa
Geçen yıl dünyaca ünlü bir şirketin çalışanlarına motivasyonla ilgili eğitim vermek için bir sunum hazırlarken, eğitimi daha renkli kılmak adına uluslararası nam salmış farklı dizi ve film sahnelerinden yararlanmak istedim. Çocukluğumdan beri entelektüel gelişimim yolunda bana rol model olan abim sunumum için birkaç film ve dizi önerirken, ‘Squid Game’ adındaki diziyi de izlememi söyledi. Böylece ‘Squid Game’ ile tanıştım.
İlk sezonun ardından, bu sene ikinci sezonu da bir solukta bitiriverdim. Sonrasında ise gerçek hayatta diziyi hatırlatıcı herhangi bir şeyle karşılaştığımda bedenimin post travmatik stres bozukluğu tepkileri verdiğini fark ettim. Bu dizinin beni neden bu kadar etkilediğini sorguladım.
Psikolojik Labirent
Modern dünyanın distopik yansıması ‘Squid Game’, yalnızca ekrana yansıyan kan ve dehşetten ibaret değil; aynı zamanda insan psikolojisinin en derin ve çelişkili yönlerini keşfe çıkan bir anlatı. Oyunlar, yalnızca bir hayatta kalma mücadelesi değil, aynı zamanda bireyin ahlaki çöküşünü, umutsuzluk içinde kıvranışını ve günün insan üzerindeki dönüştürücü etkisini gözler önüne seriyor. Bu gerçeklerle yüzleşmek izleyici için travmatik olabiliyor.
İkinci sezonun yayınlanmasıyla dizinin sunduğu psikolojik labirent daha da karmaşık hale geldi. Artık sadece hayatta kalma içgüdüsünü değil, intikam ve günümüzde insan zihnindeki yankılarını da gözlemliyoruz.
‘Squid Game’, distopik bir eğlencenin ötesinde modern toplumun içinde gizlenen acımasız rekabetin, adaletsiz sistemlerin ve insan ruhunun karanlık dehlizlere doğru kırılmasının alegorik bir anlatısı olarak tanımlanabilir.
Dizinin Güney Kore yapımı olması tesadüf de değil. Çünkü Güney Kore, 2008 Küresel Finans Krizi ve ardında gelen ekonomik krizlerle büyük borç yükü altına girmiş bir ülke. Bu durum, vatandaşların sürekli olarak borç almasını ve bir çıkış aramasını kaçınılmaz hale getiriyor. Tıpkı ‘Squid Game’de olduğu gibi borç krizleri insanları yüksek riskli işlere, kumara veya ölümcül oyunlara iten bir sistem yaratıyor.
Birinci Sezon: Umutsuzluğun Anatomisi ve Ahlaki Çöküş
Dizinin birinci sezonunda borç batağında yüzen 456 kişi, büyük bir ödül vaadiyle ölümcül bir yarışa sürüklenir. Fakat aslında bu oyunlar, insanların yalnızca para kazanma hırsını değil, onların en temel insani güdülerini sınamak için de tasarlanmıştır.
Oyuncuların karşı karşıya kaldığı en çarpıcı psikolojik testlerden biri, ‘mahkum ikilemi’dir. Güven ile ihanet arasında sıkışıp kalan bireylerin, kendi çıkarlarını korumak adına dostlarını nasıl sırtlarından bıçakladığını şahit oluruz.
Özellikle ‘misket oyunu’, bu psikolojik dinamiğin en acı verici örneğidir. Birbirine güvenen oyuncular, hayatta kalabilmek için dostlarını kurban etmek zorunda kalır. Oyun, yalnızca bir kumar değil, insan vicdanının dayanıklılığını ölçen bir deney haline gelir.
Maslow’un ‘ihtiyaçlar hiyerarşisi’ teorisine göre, insanlar temel ihtiyaçları (güvenlik, finansal istikrar gibi) tehdit altındayken ahlaki ve etik değerler geri planda kalır. Seong Gi-hun gibi karakterler başlangıçta etik sınırlarını korumaya çalışsalar da içinde bulundukları durum giderek onları duyarsızlaştırır ve hayatta kalmak için her şeyi yapabilecekleri bir noktaya evrilir.
İkinci Sezon: Travma, İntikam ve Gücün Zehri
İkinci sezonda oyuna dönme kararı, Seong Gi-hun’un travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve hayatta kalmanın suçluluk duygusuyla mücadele ettiğini gösterir. Kazandığı ödül parasını kullanmak yerine, yaşadığı dehşet onu toplumdan uzaklaştırmıştır. Onun intikam arayışı, ‘şiddet döngüsü’ teorisini akla getiriyor. Şiddete maruz kalan bireyler, bazen şiddeti devam ettiren taraf haline gelebilir.
Gi-hun’un amacı oyunu yok etmek olsa da süreç içinde kendisi de bir noktada güç ve şiddet döngüsüne dahil olur. İntikam, evrimsel hayatta kalma mekanizmaları ve karmaşık psikolojik faktörler tarafından şekillenen derin insani bir tepki. Genellikle adalet sağlama, duygusal rahatlama ve güç dengesini yeniden kurma arzusuyla tetiklenir. Ancak intikam arayışı çoğu zaman acıyı hafifletmek yerine pekiştiren kısır bir döngüye dönüşebilir.
Ayrıca, şiddete maruz kalan bireyler bazen travmayı sürdürebilir; ya yaşadığı acıyı canlandırarak ya da başkalarına zarar vererek bu döngüyü devam ettirebilirler.
Günün Dehumanizasyonu
Her iki sezonda da oyundan elenenleri vuran maskeli tetikçiler görünür. Oyun yönetiminde bulunan maskeli görevliler, Philip Zimbardo’nun ‘Stanford hapishane deneyini’ anımsatır. Bu deney, insanlara güç verildiğinde onların nasıl acımasız ve otoriter hale gelebileceğini göstermiştir. Maskeli görevlilerin kimliklerini gizleyerek yetki kullanmaları, ‘Bireysizleşme (deindividuation)’ teorisini destekler; yani bireyler anonim hale geldiklerinde ve bir grubun parçası olduklarında, kişisel sorumluluk hissi kaybolur ve daha acımasız davranışlar sergileyebilirler.
Neden Şiddeti İzlemeyi Seviyoruz?
Dizinin en rahatsız edici unsurlarından biri, oyunun zengin elitlerce bir eğlence olarak izlenmesidir. Bu, voyeurizm ve şiddete duyarsızlaşma üzerine bir eleştiridir. ‘Schadenfreude’ teorisi, insanların başkalarının çektiği acıyı izlemeye neden ilgi duyduğunu açıklar. Schadenfreude, başkalarının talihsizlik, acı veya başarısızlıklarından zevk alma duygusudur. Genellikle kıskanclık, rekabet veya adalet duygusuyla ilişkilendirilir ve etik açıdan tartışmalı bir insan tepkisidir.
İnsanların, başkalarının hayatlarını riske atarak para kazanmaya çalışmasını ya da zenginlerin para ihtiyacı çekenlerin canını nasıl hiçe saydığını izleyerek eğlenmesi, ne yazık ki sadece ‘Squid Game’ dizisine özgü değildir. Günümüzde ve tarihte bunun çokça örneği vardır. Örneklerden bazıları:
-Gladyatör arenaları (Antik Roma): Fakirler ve köleler, ölümüne dövüşerek eğlence sektörüne hizmet etti. Binlerce kişi, insanların vahşice katledilmesini kolezyumda izledi.
-Modern yeraltı dövüşleri: Günümüzde bazı ülkelerde yasa dışı dövüş organizasyonları bulunmakta ve maddi zorluklar çeken insanların bir kısmı hayatlarını riske atarak bu dövüşlere katılmaktadır. Özellikle kafes dövüşleri birçok ülkede hala yaygındır.
-İnsan deneyleri: 20’nci yüzyılda birçok etik dışı deney, ekonomik açıdan çaresiz bireyler üzerinde gerçekleştirildi. Ve ne yazık ki günümüzde birçok insan hala para karşılığında ilaç firmalarının deneği olarak kullanılabilmektedir.
Günümüzde ekonomik krizlerin pençesindeki dünyada, insanlar borç batağından kurtulmak için giderek daha umutsuz kararlar almak zorunda kaldığını da unutmayalım.
Bir Kurgudan Fazlası
‘Squid Game’, izleyicilere şu soruları sorduruyor: -Aşırı koşullarda, ahlakımızı ne kadar koruyabiliriz? -Güç sahibi olduğumuzda, aynı zalim sistemin bir parçası haline mi geliriz?