İngiltere'nin iç istihbarat teşkilatı MI5'a ait yeni yayımlanan belgeler, yıllarca Kraliçe Elizabeth'ten saklanan bir gerçeği gün yüzüne çıkardı: Anthony Blunt, Kraliyet Resim Koleksiyonu'nun koruyucusu olarak görev yaparken aslında bir Sovyet ajanıydı. Blunt, Sovyetler için casusluk yaptığına dair itirafını 1964 yılında yaptı, ancak bu bilgi Kraliçe'ye 1970'lerin başlarına kadar ulaşmadı.

Belgelere göre, Blunt, İkinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar adına casusluk yaptığını kabul etse de, bu itiraf neredeyse 9 yıl boyunca gizli kalmıştı. Kraliçe, Blunt'ın ajan olduğunu öğrendiğinde, her zamanki sakinliği ile "hiçbir şekilde şaşkınlık belirtisi göstermedi".

Her şey, Blunt'ın ileri yaşına bağlı sağlık sorunları nedeniyle beklenmedik bir hızla gündeme geldi. O günlerde, Blunt ciddi bir kanser hastalığı ile mücadele ediyor, günlerinin sayılı olduğu düşünülüyordu. Bu durumda hükümet yetkilileri, Blunt'ın ölümüyle birlikte gerçeğin daha fazla örtbas edilemeyeceğinden endişe ediyordu.

Blunt, 1951 yılından itibaren MI5 tarafından 11 kez sorgulandı, ancak her seferinde casusluk yaptığına dair suçlamaları reddetti. Fakat, Amerikalı Michael Straight'in FBI'a verdiği ifade, Blunt'ın sonunu hazırladı. Straight, Blunt'ın kendisini Sovyetler için casusluğa ikna ettiğini açıkladı.

Kraliçe, Blunt'ın itirafından birkaç yıl önce, 1973’te yetkililere bu durumu duyduğunda sakinliğini korudu. Dönemin MI5 Genel Direktörü Michael Hanley, bu konudaki endişelerini dile getirirken, Kraliçe'nin Blunt hakkında bilgi sahibi olduğu ve durumu bildiğini düşündüğünü vurguladı.

Bu belgelerin ortaya çıkması, Blunt'ın yaşamı ve Kraliçe ile olan ilişkisi hakkında daha önce bilinenleri çelişkiye düşürdü. Kraliçe’nin Blunt’ı tanıdığını ve onu çok sevmemesinin de, bilgilendirilmesi sürecini ertelediği tahmin ediliyor. Bu süreç, 1979 yılında dönemin Başbakanı Margaret Thatcher’ın yaptığı açıklama ile kamuoyuna yansıyınca, Blunt’ın itirafları ve geçmişi büyük bir skandal haline geldi.

Blunt’ın hayatı, kraliyet ailesinin yüzyıllardır sürdürdüğü itibar ve güvenlik anlayışının içinde nasıl bir tehdit barındırdığına dair önemli ipuçları veriyor. Gizli belgelerin ortaya çıkması, kamuoyunun gündemine oturmuşken, Blunt’ın ayrıntılı yaşamı ve casusluk kariyeri, tarih kitaplarında yer bulmaya hazır.