İsrail, Lübnan'a başlattığı hava saldırılarına devam ediyor. Dün başlayan geniş çaplı bombardımanların ardından Lübnan'da aralarında 35 çocuğun olduğu 558 kişi hayatını kaybetti. Yaralı sayısı ise en az 1024 olarak aktarıldı.

İsrail ordusu, bugünden itibaren Lübnan'ın güneyine ve başkent Beyrut'a yeni saldırılar düzenlemeye başladı. Lübnan'dan atılan roketlerin hedef aldığı bölgelerden biri de İsrail'in Hayfa kenti oldu. Bu saldırılar sırasında ülkenin kuzeyinde hava saldırısı sirenleri çaldı.

Hizbullah'ın medya ofisi, İsrail'in Lübnan'ın doğusundaki Bekaa Vadisi'ne üzerinde “çok tehlikeli” barkodlar bulunan broşürler attığını duyurdu. Bu barkodların telefonla taranması halinde kullanıcıların cihazlarından tüm bilgilerin çekileceği uyarısı yapıldı. Hizbullah, bölge sakinlerini bu broşürleri kullanmamaları konusunda uyardı.

Hizbullah ayrıca, İsrail ordusuna düzenledikleri saldırılarda yeni nesil Fadlı 3 roketlerini kullandıklarını açıkladı.

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, yaptığı açıklamada, Hizbullah'ı “rahat bırakmamak gerektiğini” vurgulayarak saldırıların hızlandırılacağını belirtti. Halevi, “Durum, tüm alanlarda sürekli ve yoğun bir eylem gerektiriyor,” dedi.

İlerleyen saatlerde yapılan açıklamada, Beyrut'a yeni bir saldırı düzenlendiği duyuruldu. Reuters’ın iki güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, İsrail, Beyrut'ta Hizbullah komutanı İbrahim Kubeysi’yi hedef aldı. Güvenlik kaynakları, Kubeysi’nin saldırıda öldüğünü bildirdi ve kendisinin örgütün roket biriminin lideri olduğunu belirtti.

İsrail bombardımanlarının ikinci gününde Lübnan’daki sivil halk göç etmeye devam ediyor. Bombardımanlar nedeniyle yerinden edilen Lübnanlılar, büyük bir göç dalgası ile güney bölgelerinden başkent Beyrut’a doğru hareket etti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Direktörü Volker Türk, “İsrail ve Hizbullah arasındaki düşmanlığın keskin tırmanışı” nedeniyle yüksek seviyede alarmda olduklarını bildirdi. Türk, tüm devletlere ve etkili aktörlere, Lübnan’daki gerginliğin daha da artmasının önlenmesi için çağrıda bulundu.

Bu olaylar, Orta Doğu’da bir kez daha gerginliği artırarak uluslararası toplumun müdahalesini gerektiren bir duruma yol açmakta. Birçok ülkeden gelen kınama ve çağrılar, krizin çözümü için diplomatik yolların hızlandırılması gerektiğini ortaya koyuyor.