Tarihin Tekrarı mı?

Berlin Duvarı'nın yıkılışı, Doğu ve Batı'nın ayrımının sona ermesi, dünya tarihinin en dikkat çekici dönüm noktalarından biriydi. Ancak o günleri anımsadıkça, aklımızda bazı soru işaretleri belirmiyor değil. Acaba ABD, o dönemde verdiği sözleri gerçekten tutacak mıydı?

Aralık 1989 tarihli Malta Zirvesi'nde George H. W. Bush, Moskova'nın genişleme politikalarına karşı çıkıldığını belirtmişti. Sonuçta bildiğimiz gibi, Sovyetler Birliği dağılırken geçmişteki bu açıklamalar günümüzde ironik bir şekilde gülümsetiyor.

Duvarın Yıkılışı ve İdeallerin Çöküşü

Hafızası güçlü olanlar, Batı Berlin ile Doğu Berlin’i ayıran "utanç duvarı"nın yıkılışı anlarını hatırlayacaktır. Bu olay yalnızca sembolik bir anlam taşımanın ötesindeydi. Doğu Berlin yönetimi, vatandaşlarının Batı'ya geçiş yapabilmesini sağladığında, dünya tarihinin seyrinin köklü bir şekilde değişmekte olduğunu fark ettik.

O dönem, Batı, yenilikçi müttefikleriyle birlikte Kremlin önünde büyük bir dönüşüm yaşatmaya çalışıyordu.

Putin’in Direnişi ve Yeni Stratejiler

Günümüzde ise ne o doğudaki sosyalist rejimler ne de Rusya’nın Sovyet dönemi kalıntıları… Ancak Putin, direnişini sürdürmekte kararlı. Özellikle Trump gibi liderlere karşı mesafeli duruyor.

Bu duruşun sebepleri, tarihi hatıralarla dolu bir zeminde şekilleniyor. Çünkü mesele, geçmişte Sovyetler'in parlaması kadar basit değil; günümüzde güçlü bir Rusya varken, Batı'nın dünya üzerindeki etkisini kontrol etme çabası yaşanıyor.

Geçmişten Günümüze: Bir Dönüşüm Süreci

Son günlerde Şanghay Zirvesi’nde gördüğümüz fotoğraflar, aslında ‘Putin’in direnişi’ perspektifinde değerlendirilmekte. Rusya, önce ‘anavatan savunması’ çizgisini benimsemiş, ardından Ukrayna, Suriye ve İran cephelerinden geri çekilmiştir.

Ancak, Rusya yeniden uluslararası politikaya dönmeye çalışıyor. Bu geri dönüşü başarması mümkün mü? Yoksa ülke, öz kaynaklarıyla içsel bir çözümsüzlüğe mi mahkum?

Zaman gösterecek. Ancak tüm dünya, sarsıcı gelişmelerin eşiğinde.